Ebeveynliğin Görünmeyen Yüzü

Bir Bebek Doğar, Geçmiş Uyanır!

5/29/20254 min oku

Bir bebeğin dünyaya gelişi büyük bir mutlulukla karşılanır. Sosyal çevre, kutlamalar, hediyeler ve iyi dileklerle anne-babayı sarıp sarmalar. Ancak doğumun hemen ardından başlayan süreç, yalnızca sevinçten ibaret değildir. Psikolojik danışmanlık perspektifinden bakıldığında, bir bebeğin doğumu sadece bir canlının değil, aynı zamanda yeni rollerin, yeni kimliklerin ve hatta eski yaraların da doğumudur.

Anne ve baba olmak, bireyin kendi çocukluk hikâyesine, geçmiş deneyimlerine ve duygusal bağ kurma biçimlerine dair derin bir aynaya bakması demektir. Bu nedenle ebeveynlik süreci, yalnızca çocuğu büyütme değil, kendi içsel çocukla yeniden karşılaşma süreci haline gelir.

Bebek ağladığında kontrolsüz bir öfke hisseden annenin içindeki “görülmeyen çocuk” uyanır. Baba, bebeğiyle bağ kurmakta zorlandığında, bir zamanlar duygularına temas edilmemiş küçük bir çocuk olarak kendi hikâyesine geri döner. Bu yüzleşmeler ilk başta rahatsız edici olabilir; ancak duygusal farkındalık geliştiğinde, bu zorluklar aynı zamanda büyümenin en güçlü alanlarına dönüşür.

Ebeveynlik, çift ilişkisini de dönüştürür. İki kişilik bir ilişki üç kişilik bir yapıya evrilirken, eşler artık sadece partner değil, aynı zamanda ebeveyn rolündedir. Bu rol değişimi, duygusal ihtiyaçları ve beklentileri yeniden şekillendirir. Önceden “sen nasılsın?” diye soran eş, artık “bebek beslendi mi?” sorusunu öncelemeye başlar. Yakınlık ve duygusal bağ farklı bir zeminde yeniden inşa edilmek zorundadır.

Bu noktada bir başka önemli katman daha devreye girer: geniş aile ve geçmiş kuşaklar. Yeni doğan bir bebek, çoğu zaman sadece anne-babanın değil, aynı zamanda anneannelerin, babaannelerin, dedelerin ve tüm geçmiş aile hikâyelerinin de duygusal mirasını taşır. Kuşaklararası bağlar, yeniden şekillenir; ebeveynler kendi anne babalarıyla olan ilişkilerini yeniden düşünmeye başlar.

Bütün bu değişimler içinde en temel ihtiyaç, duygusal düzenleme ve ilişki içinde kalabilme becerisidir. Ancak bu beceriler, geçmişten taşınan çatışmalar, değersizlik duyguları veya bastırılmış öfke gibi duygularla sekteye uğrayabilir. İşte bu yüzden ebeveynlik süreci, hem büyük bir sarsıntı hem de büyük bir gelişim alanıdır. Kendi iç dünyasını fark eden ebeveyn, yalnızca çocuğuna değil, eşine ve kendisine de daha sağlıklı bir temas sunabilir.

Bu süreci daha iyi anlamak için danışma sürecinden bir örnek vermek yerinde olur. Ayşe ve Murat, ilk çocuklarını kucaklarına aldıktan birkaç ay sonra seanslarımıza başvurdu. Ayşe kendini sürekli yetersiz hissediyor, Murat’a karşı öfke duyuyordu. Murat ise ne yaparsa yapsın eşini memnun edemediğini düşünüyor, kendini dışlanmış hissediyordu. Terapötik süreçte Ayşe’nin kendi annesiyle kurduğu eleştirel ilişki, Murat’ın ise duygularını bastıran bir evde büyümesi su yüzüne çıktı. Ayşe, kızına bağırmamak için kendini sürekli baskılıyor, Murat ise bebeğin ihtiyaçlarına duygusal olarak tepki vermekte zorlanıyordu. Seanslarla birlikte geçmişle temas kurduklarında, yalnızca ebeveyn değil, eş olarak da birbirlerine yeniden bağlanabildiler.

Unutmamak gerekir ki, aile olmak yalnızca “birlikte yaşamak” değildir. Aynı zamanda birlikte değişmek, birlikte büyümek, birlikte şefkat geliştirmektir. Bu büyüme çoğu zaman sancılıdır; ama bilinçli, destekli ve farkındalıkla sürdürüldüğünde çok derin bir dönüşüm mümkün hale gelir.

Çünkü her bebek, yalnızca yeni bir yaşamın değil, aynı zamanda bir ailenin yeniden doğuşunun da habercisidir.

Okuyucuya Notlar

· Her güçlü duygu, görülmek isteyen bir parçanıza aittir. Onu bastırmak değil, anlamak iyileştirir.

· Zorlandığınızda yardım istemek, zayıflık değil, bilinçli bir ebeveynlik göstergesidir.

· “Mükemmel ebeveyn” değil, yeterince iyi ebeveyn olmanız çocuğunuz için fazlasıyla yeterlidir.

· Kendi ihtiyaçlarınızı tanımadan, çocuğunuzun ihtiyaçlarını sürdürülebilir şekilde karşılayamazsınız.

· Eşinizle ilişkinizi korumak, çocuğunuzun güvenli bağlanması için en kıymetli yatırım olabilir.

Sık Sorulan Sorular

1. Çocuk sahibi olduktan sonra eşimle ilişkimiz bozuldu, bu normal mi?

Evet, çok yaygındır. Çocuk doğumu, çift ilişkisini yeniden yapılandırmayı gerektirir. Duygusal mesafe, rol karmaşası ve yorgunluk gibi sebeplerle çatışmalar artabilir. Bu, evliliğin sona erdiği anlamına gelmez; destekle ilişkide yeni bir denge kurulabilir.

2. Bebeğime karşı öfke hissediyorum, bu kötü bir anne olduğum anlamına mı gelir?

Hayır. Bu tür duygular çoğu zaman bastırılmış geçmiş deneyimlerin yüzeye çıkmasıyla ilgilidir. Öfke bir sinyaldir; kendinize yönelerek altında ne olduğunu keşfetmek iyileştirici olabilir.

3. Eşim bebeğimizle bağ kuramıyor, bu ileride sorun yaratır mı?

Baba-bebek bağlanması her zaman anneninki kadar hızlı gelişmeyebilir. Duygusal farkındalık ve zamanla temas arttıkça bu bağ güçlenebilir. Bu konuda destek almak hem eş hem çocuk için koruyucu olur.

4. Ebeveyn olmadan önce terapiye gitmeli miyim?

Kesinlikle faydalı olabilir. Kendi çocukluk hikâyenizi anlamak, ebeveynliğe daha sağlam bir duygusal zeminle başlamanızı sağlar. Bu sayede geçmişteki yaraların çocuğa aktarılması önlenebilir.

Bu yolculukta zaman zaman kendinizi yalnız ya da çaresiz hissedebilirsiniz. Böyle anlarda, size eşlik edebilecek bir uzmana ihtiyaç duyarsanız, Erdemli Psikoloji olarak yanınızda olmaktan memnuniyet duyarız.

Bu Yazının Temel Dayanakları:

  • Bowen Aile Sistemleri Kuramı

  • Kuşaklararası Aktarım ve Bağlanma Kuramı

  • Daniel Siegel & Mary Hartzell: Parenting from the Inside Out

  • Gottman Çift Terapisi Kuramı

  • Travma Odaklı Yaklaşımlar (Heller & LaPierre, 2012)

Kaynakça

  • Bowen, M. (1978). Family Therapy in Clinical Practice.

  • Gottman, J., & Gottman, J. (2007). And Baby Makes Three.

  • Siegel, D. J., & Hartzell, M. (2003). Parenting from the Inside Out.

  • Heller, L., & LaPierre, A. (2012). Healing Developmental Trauma.

  • McGoldrick, M., & Shibusawa, T. (2015). The Expanded Family Life Cycle.